Hayatınızın yolculuğu... 30 Ağustos sabahı işte böyle başladı, sunucunun anonsu İtalya'nın Courmayeur kasabasında bu şekilde çınlıyordu " welcome to journey of your life " 1800 kişi iç içe geçmiş artık o işaretin gelmesini bekliyorduk, garip bir şekilde sakin ve huzurluydum sonunda hayatımızın yolculuğu başladı, daracık sokakların arasından sıyrılınca Courmayeur'un güzel evlerinin arasındaki yokuşlara oradan da bir anda patika yollara adımlarımızı attık ve ilk adımla birlikte batonlar kılıçlar gibi çekildi, binlerce kişi bir anda göğe dogru yükselen bir tepeye dogru arka arkaya dizildiler bu kalabalığın içinde bir baton kazası yaşamak istemedigimden batonlarımı 4.5 km.e kadar çıkartmadım kalabalığın yanından biraz hızlıca yürüyerek nefes alabilecegim ilk noktada sevgili dostlarım batonlarımı bir daha katlamamak üzere çıkardım....
KALABALIKTAN KURTUL...
Plan belliydi, bu parkuru daha önce koşmuş arkadaşım Mehmet Ali kalabalık hakkında uyarmıştı, yokuşla başlayan yarış büyük bir izdiham yaratıyordu zaman sorunu yaşamamak için yavaş yada hızlı bir şekilde aralarından sıyrılmalıydım. Koşmak mümkün olmadığına göre ilk istasyonu atlamak en mantıklı olanıydı 7 km sonra kontrol noktasına ulaştım ve durmadan devam ettim. Artık daha rahattım ancak Alp dağlarının inanılmaz manzaraları işe yaramıyordu dik patika bacakları daha sabahın ilk saatlerinde yakmaya başlamıştı bile, sonunda hafif inişin ardından düzlüklere inmeyi başardım ama bir terslik vardı yorgun ve endişeliydim bu kadar çabuk gücümü kaybetmemeliydim bir şekilde söylene söylene 16. km.de ki Lac Combal istasyonuna ulaştım evet gelmiş olmasına gelmiştim fakat planlar iyi gitmiyordu kalabalığın yavaşlatması ile cut-off( zaman sınırı ) süresine 30 dakika kala kontrol noktasına giriş yapmıştım eğer diğer istasyonlarda süre sıkıntısı yaşamak istemiyorsam buradan acil çıkmalıydım hemen büfe önünde biriken kalabalığı yararak güzel peynir ve sucuklara ulaştım, bir kısmını yerken birazını poşete koyup cebimdeki ısıya dayanıklı bardağa ise çorba alıp kendimi tekrar patikalara vurdum....
İRTİFA...
Yolda çorbamı içerek gitmek iyi bir fikir gibi görünüyordu böylece zaman kaybını tolere edecektim, boğazımdan sıcak birşeyler geçmesinin enerjisi ile artık harekete hazırdım yada öyle olduğunu sanıyordum, ben zorladıkça vücudum direniyor nefes nefese kalıyordum bir ara gözüm kol saatime takıldı nabzımı gördüğümde durum anlaşılmıştı yükselen kalp atışım hareketlerimi kısıtlıyordu, 172 olan nabız zirveye doğru çıktıkça artmaya devam ediyordu 2600 mt.e yaklaştığımızda 182'i görmüştüm bu durum iyiden iyiye sıkıntı yapıyor üzerimde inanılmaz bir gerginlik oluşturuyordu bir şekilde nefes alışverişimi düzenlemeliydim, iyice yavaşlayarak sakinleşmeye çalıştım yüksek irtifa tüm dengemi bozmuştu daha yarışın başlarında acı çekiyor ve korkuyordum. Bir müddet sonra kalp atış hızım inişe geçmem ile birlikte düşmeye başladı, zirveden sonra yol hızlanmak için harikaydı yokuşu bitiren herkes temposunu arttırıyor beni geride bırakıyordu, benimse koşacak halim yoktu...
SU...
Bir yandan yüksek nabız bir yandan herkesin zemberiğinden boşalmış gibi mutlu mesut yanımdan geçmesi iyice enerjimi alırken bunlar yetmezmiş gibi büyük kabus ile karşılaştım. Hayır....... İstediğim kadar çığlık atsam da, delirsem de yapacak birşey yoktu, 2. kontrol noktasından acele çıkmam suluklarımı doldurmamı unutturacak kadar büyük bir hataya sebep olmuştu ancak geri dönemezdim, Aydos 537'den takım arkadaşım Tanzer bir süre önce beni geçmişti ona yetişmem imkansızdı kendisini bir daha 51. km.e kadar göremeyecektim. Bu durumda en az 15 km.i çok sıvı kaybetmeden geçmeliydim fakat bu imkansızdı hava ısınmış güneş suya davet ediyordu boğazım kurudukça nabzım tekrar celallenmeye başladı, Mount Blanc dağının kuru tarafındaydık hiç su yoktu, bir umut tepeleri seyrede seyrede giderken patika üzerinde nemli bir yer gördüm, içimdeki hiç susmayan ses hadi koş dedi, belki de oradaydı, evet suyu bulmuştum, dünyanın en güzel en soğuk suyu ayaklarımın dibindeydi, 2 cm yüksekliğindeki suya balıklama atladım, kana kana içtim oh ne güzel ne harikaydı, hemen suluklarımı doldurup hızlı adımlarla yürümeye başladım neşemin de yerine gelmesi ile tempom artmaya başladı, Col Du Petit Saint Bernard kasabasına zaman aşımından 1 saat önce ulaşmıştım bu vakti keyifle kullanmalıydım, 20-25 dk. burada karnımı doyurup dinlendikten sonra her kasabada olduğu gibi alkışlar eşliğinde oradan ayrıldım nabzım 150-155 aralığında gidiyordu artık kabul edebileceğim seviyelere düşmüştü. Bundan sonra 51.km.e kadar inişli bir parkur vardı ama inişlerdeki zaafiyetim hızlanmamı engelleyince kolay bir hedef zor olmuştu saat 17:00 cut-off süreli istasyona 16:20 gibi girebildim, hızlıca beslenip yola çıkmak için hazırlanırken burada Tanzer ile tekrar karşılaştım, midesindeki sorunlar çok rahatsız ediyordu, tedavi olmak için biraz daha kalacağı için vedalaşıp ayrıldık ve ben de yeni bilinmezlere doğru tekrar koşmaya başladım...
3 SAATTE 5 KİLOMETRE...
Yahu hepi topu 5 kilometre, kontrol noktası için koca 3 saat vermişler yokuş olsa ne yazar, ben de öyle başlamıştım, gel gelelim bir türlü gelinemiyor yada varılamıyor işte... Daracık orman patikası ağaç köklerine sarılmış, kendi kendine dolanıyor ne yol görünüyor ne gökyüzü, dim dik bir görünmezlik içine doğru yorularak, tükenerek ilerliyorsunuz. Her 300-400 metrede bir dinlenmeye çekilmiş koşucular, düşünceli ve hüzünlü bir şekilde daha başımıza neler gelecek der gibi size bakıyorlar, hayır durmamalıyım onların planları ayrı sen kendi planına uygun gitmelisin Alp, bir müddet sonra farklı sesler duymaya başladım evet anayolda görevliler vardı yaşasın kontrol noktası... Yanlış alarm, evet kontrol noktası ama sadece kontrol, çiplerimizi okudukları ara nokta ama ben bir görevlinin elindeki 1lt.lik maden suyuna kafayı taktım rica edince verdi bende boşaltıp geri verdim, burada birçok koşucu yarışmayı malesef terk etti ve ben bitmeyen yola devam ettim. Sürüne sürüne de olsa Fort de la Platte istasyonunu görebiliyordum artık, o kadar güzeldi ki, yemyeşil bir tepe üzerinde küçük, eski, tarihin içinden sapasağlam fırlayıp gelmiş, 3 Silahşörlerin hızlıca dinlenlemek için uğradıkları bir han yada Heidi'nin keçilerini sağdığı bir ağıl, hangisini hayal edersiniz edin o kadar huzur dolu ki... Yerel halk tarafından destek verilen bu kontrol noktasına 1 saat önce gelmeyi başardım, herşey yolunda fakat bir sonraki nokta drop bag noktası ve orada kıyafetlerimi değiştirip dinlenebilirim bu sebeple buradan da hızlı bir şekilde ayrılmalıyım, kendimi dinliyorum ve yavaş yavaş kararan geceye doğru ilerlemeye başlıyorum, hafiften yağmur ıslatıyor ama acıtmıyor, tepe yolculuğu ise hiç bitmeyecek gibi sonunda bir tabela 2587 mt. Passeur de Pralognan geçitindeyim, zirveye geldiğime göre artık kontrol noktasına kadar iniş olacaktır hayır tabii ki kolay olmayacak gecenin karanlığı ve yağmurun kayganlaştırdığı kayaların üzerinden beceri gerektiren tehlikeli bir iniş bekliyor herkesi, görevliler batonları kullanmamamız için uyarıyor, çelik halatları kullanarak inmemizi istiyorlar bir an ayağım kayıyor tek elimle halatı anca tutabiliyorum aşağısı görünmez bir uçurum son bir hamle ile kendimi geri çekip tedirgin bir şekilde aşağı iniyorum ve Cormet de Roselend aşağıda görünüyor kocaman bir çadır içinde adım atmaya yer yok her yer koşucu kaynıyor, yerlerde uyuyanlar, büfelerden yemek alanlar, kıyafet değiştirenler ve bizim bulunduğumuz alana girmeleri yasak olan koşucu yakınları kendilerine ayrılmış alandan büyük bir heyecanla dostlarını,sevdiklerini görüp onlara moral vermeye çalışıyorlar, onların bu heyecanı beni bile yükseltiyor yavaş yavaş canlanıyorum, kuru kıyafetler, 1,2 çorba beni iyice ısıtıyor ve tekrar yollara düşüyorum artık nabzım 125 civarında, 67. km.i terk edip 75.km.deki La Gittaz'a doğru yol alıyorum, 02:30 dan önce orada olmalıyım açıkcası bu kontrol noktası ile ilgili hiç bir anım yok sanırım uyuyarak koştum...
06:30 COL DU JOLY
Gittaz'ı geçtiğimi yarış sonrası Utmb verilerinden anlayacağım, bir şekilde yollardayım devam ediyorum ve Col Du Joly'e erken varıp yeni güne hazırlanmalıyım, istediğim gibi oluyor saat 04:15 sularında sıkışık uzun ahşap bir bankta çorbamı içip dinlenirken buluyorum kendimi, o arada ne oldu diye sormayın pek de emin değilim, silik herşey, soğuk karanlık bir gece, yollarda hayaletler gibi yerlere düşmüş koşucular, bazıları saatlerini kurmuş o soğuk tepelerde yalnız başlarına uyumaya çalışıyor bazıları çaresizce yardım bekliyor devam edecek gücü bulamıyorlar, tek hatırladığım, tek düsturum Mehmet Ali'nin dedikleri:
Yürüyebildiğin yerde yürü koşabildiğin yerde koş ve ardından çorbamı içerken buluyorum kendimi, o arada takımın en erkencisi en gençlerinden Erhan arıyor normalde koşularda telefonumu açmam ama tam vaktinde arıyor onunla konuşmak iyi geliyor 2 saat önce orada olmanın avantajı ile bacaklarımı rahatlatana kadar dinlenip sabah 08:30 zaman sınırlı 96.km. de ki La Contamines'e doğru yola çıkıyorum, 3 saatim var ve patikalar rahat görünüyor, yağmur artık şiddetli, üşütüyor insanın içini, zorunlu malzemelerinin önemini her an anlatıyor Alpler... Sonunda La Contamines' e 07:00 gibi varıyorum yok yok varmışım burayı da hatırlamıyorum, sadece bir ara inişte 3 Fransız ile karşılaştım, bana bitirdiğimizde kalabalıklar bizi alkışlarmı diye sordular, çok heyecanlı olduklarını hatırlıyorum, sanırım seyircilerin bizi beklediği ile ilgili birşeyler söyledim, bir süre onlarla gittim ve sonra koptuk birbirimizden, şimdi düşündüğümde hem fransız olup hem de bana bu soruyu sormaları komikmiş... La Contamines'in ardından Bellevue kontrol noktasına ulaşmalıyım burası en önemli nokta aklımda olan tek şey çabuk, çabuk olmalıyım.
ATATÜRK'ÜN EVİ...
Önümde 13 km var, korkunç olacağı belli, bol çıkışlı inişli, soğuk ve endişe dolu... Tepeye doğru ilk manevrayı yaptığımda karşımda bitişi görünmeyen bir dağ beliriyor önümde yüzlerce insan yavaş yavaş ilerliyor, kendime kızıyorum dünyanın en yavaşı sensin Alp hadi koşsana hadi zorlasana diyorum ama yapamıyorum arkamdan çıkanlara yol vermek zorunda kalıyorum saatime bakıp sık sık cut-off süresini kontrol ediyorum, Bellevue'de öğlen 12:45 de olmam gerekli, ilerleyemediğim için korkmaya başlıyorum, kendime hadi Alp 11:45'de Atatürk'ün evinde olman lazım diyorum farkına varınca Alp nereden çıktı Atatürk'ün evi diye kendime soruyorum, içsel dünyam hala sakin: endişe etme aklına takılmıştır bir yerden diye kendimi sakinleştiriyor, ara ara da Erhan'a ayıp oldu diyorum sebepsizce, kafam iyice karışıyor ama içimdeki ses acayip azimli, sorun yok arada insan beyni oyunlar oynar diyor fakat saate baktıkça Atam peşimi bırakmıyor hadi Alp 11:45 olmadı 12:30'da Atatürk'ün evinde olman lazım diyorum, neyse ki çıldırmadan saat 11:00 gibi Bellevue'de oluyorum artık son dönemeçlerdeyim, burada oyalanma şansım yok su al ve koş, yağmur şiddetli, yerler çamur içinde kaymadan gitmek zor.
KOŞ ALP KOŞ
Koşuyorum, sevmediğim iniş dolu vıcık vıcık bir parkurda hem de, çare arıyorum daha ne kadar hızlı inebilirim, başkalarını inceliyorum daha cesur olmalıyım, pistte koşar gibi adımlar atmaya başlıyorum, sakatlanma yeter Alp, uç Alp uç, ve uçuyorum ayaklarım yerden kesiliyor çocukluğumda popomuzun altına poşet koyar mahalle aralarında karda kayardık, uçar gibi, yine o günlere döndüm, bu sefer ıslak çamurda kayıyordum hızım yavaşlayınca doğruldum ve kalkıp tekrar koşmaya başladım artık duramazdım...
LES HOUCHES
111. km kontrol noktası Les Houches'i uzaktan gördüğümde artık güzel haberi almaya hazırdım, durmadan koşuyordum kontrol noktası yaklaştıkça içim içime sığmıyordu sonunda içeri adım attım ve zamanı sordum bitti dediler, bitirdin dediler... 3 saatten fazla sürem ve 8 km. vardı önümde koşacak, o kontrol noktasında bağırarak herkese teşekkür ettim, çok şaşırmışlardı ardından büyük bir çoşkuyla Les Houches sokaklarında koşmaya başladım bir süre sonra durdum, havayı ve yağmuru içime çekip yağmurluğumun başlığını kafamdan sıyırıp açtım, artık hiç birşeye ihtiyacım yoktu, yollardaki insanları selamlıyarak yürüyordum bu onur benimdi tadını çıkarmalıydım ve öyle de yaptım, bazen koştum bazen yürüdüm güzel Chamonix'e doğru... Mutlu insanlar köyü beni bekliyordu, ağır ağır yaklaştım kasaba meydanına, insanlar en yakınları eve dönmüş gibi selamlıyorlardı beni, kalabalık arttıkça tatlı tatlı koşmaya başladım, çeşmenin oradan dönünce herkes orada olacaktı, büyük bir gururla zıplayarak koşmaya başladığımda, Alp diye seslenildiğini duydum sevgili hocam Faruk Kar yanında Aykut Çelikbaş, kardeşi Aytuğ Çelikbaş ile benimle koşmaya başlamışlardı, çeşmeyi döner dönmez bir kez daha ismimi duydum bu kez sevgili dostum Tanzer Şatır bana Türk bayrağını uzatıyordu Türk bayrağımız ile kalabalıka doğru yöneldim herkesin eline dokunuyor bizleri onore edebilmek için soğukta saatlerce bekleyen güzel insanları selamlıyordum ve takın altında durma vakti geldiğinde hayatımın en güzel yolculuklarından birini 31 saat 14 dakikada tamamlamış oldum ta ki diğerine kadar...
YARIŞ HAKKINDA
TEKNİK MALZEMELER / HAZIRLIKLAR
Utmb, aynı hafta koşulan 5 yarıştan oluşmaktadır OCC - CCC - TDS -UTMB ve takım halinde koşulan PTL yarışları bunlar hakkıdaki geniş bilgiyi web sitesinden alabilirsiniz. http://utmbmontblanc.com
Benim katıldıdığım Tds parkuru 120 km.lik 33 saatlik cut-off süreli bir yarış, yarışa katılabilmek için 2018 yılında en fazla 2 yarıştan toplamanız gereken 8 puan isteniyor 2017 yılında 7 puandı. Örnek olarak Kapadokya Ultra 110 km.lik parkur 5 İtra puanı veriyor, bu şekilde puanları toplarsanız çekilişe girme hakkını kazanıyor ve belki de şanslılardan biri oluyorsunuz.
MALZEMELER
Salomon Advanced Skin Lab Hydro 12 çanta
Black diamond distance Carbon-z baton
Salomon Bonatti yağmurluk
Nike Terra Kiger 3 / 2 adet biri drop bag
Black diamond kafa feneri 200 lümen / mutlaka değişebilen pilli olmasını istiyorlar, power bank ile şarj olanlar kontrol sırasında geri çevriliyor.ancak ben istedikleri fenerleri yanıma alsamda gece boyunca decathlon genaute 140 lümen fenerlerini kullandım
Yağmur geçirmez pantolon / Decathlon
Yağmur geçirmez eldiven / Decathlon
Uzun Tayt / Şort / Kısa Tayt
Uzun Kollu İçlik
Şapka/ Bandana
Suunto ambit3 run / 10 saat battery modunda kullanıp powerbank ile şatj ettim
3 Adet çorap
İlk yardım malzemeleri
Yara merhemi
Makas
vs. vs. mutlaka unuttuklarım vardır...
ANTRENMAN
Bu konuda bilgim vermem doğru olmayacaktır, antrenmanlar kişiye özel olduğu gibi sağlık sorunlarına da yol açabileceği için konusunda ihtisas sahibi kişilerden destek almak en doğrusudur. Benim bu konuda antrenmanlara ek önerim mental hazırlık konusu olacaktır mutlaka katılacağınız yarışa mental olarakta hazırlanın...
CHAMONİX HAKKINDA
Gördüğüm en mutlu yer... koşmazsanız da Utmb haftasında orada olmanızı tavsiye ederim müthiş bir ambiyans. Chamonix'e ulaşmanın en kolay yolu Cenevre havalimanına ulaşmak orada bir çok transfer şirketi bulunmakta kolayca ulaşabilirsiniz eğer 7-8 ay önce konaklamanızı halletmezseniz çok paranız gider ben bu yüzden kampingde çadır konaklamasını tercih ettim, çadırı kendiniz götürmelisiniz kampingin ismi Des Barrats, çok temiz ve yeterli olanaklara sahip...
KALABALIKTAN KURTUL...
Plan belliydi, bu parkuru daha önce koşmuş arkadaşım Mehmet Ali kalabalık hakkında uyarmıştı, yokuşla başlayan yarış büyük bir izdiham yaratıyordu zaman sorunu yaşamamak için yavaş yada hızlı bir şekilde aralarından sıyrılmalıydım. Koşmak mümkün olmadığına göre ilk istasyonu atlamak en mantıklı olanıydı 7 km sonra kontrol noktasına ulaştım ve durmadan devam ettim. Artık daha rahattım ancak Alp dağlarının inanılmaz manzaraları işe yaramıyordu dik patika bacakları daha sabahın ilk saatlerinde yakmaya başlamıştı bile, sonunda hafif inişin ardından düzlüklere inmeyi başardım ama bir terslik vardı yorgun ve endişeliydim bu kadar çabuk gücümü kaybetmemeliydim bir şekilde söylene söylene 16. km.de ki Lac Combal istasyonuna ulaştım evet gelmiş olmasına gelmiştim fakat planlar iyi gitmiyordu kalabalığın yavaşlatması ile cut-off( zaman sınırı ) süresine 30 dakika kala kontrol noktasına giriş yapmıştım eğer diğer istasyonlarda süre sıkıntısı yaşamak istemiyorsam buradan acil çıkmalıydım hemen büfe önünde biriken kalabalığı yararak güzel peynir ve sucuklara ulaştım, bir kısmını yerken birazını poşete koyup cebimdeki ısıya dayanıklı bardağa ise çorba alıp kendimi tekrar patikalara vurdum....
İRTİFA...
Yolda çorbamı içerek gitmek iyi bir fikir gibi görünüyordu böylece zaman kaybını tolere edecektim, boğazımdan sıcak birşeyler geçmesinin enerjisi ile artık harekete hazırdım yada öyle olduğunu sanıyordum, ben zorladıkça vücudum direniyor nefes nefese kalıyordum bir ara gözüm kol saatime takıldı nabzımı gördüğümde durum anlaşılmıştı yükselen kalp atışım hareketlerimi kısıtlıyordu, 172 olan nabız zirveye doğru çıktıkça artmaya devam ediyordu 2600 mt.e yaklaştığımızda 182'i görmüştüm bu durum iyiden iyiye sıkıntı yapıyor üzerimde inanılmaz bir gerginlik oluşturuyordu bir şekilde nefes alışverişimi düzenlemeliydim, iyice yavaşlayarak sakinleşmeye çalıştım yüksek irtifa tüm dengemi bozmuştu daha yarışın başlarında acı çekiyor ve korkuyordum. Bir müddet sonra kalp atış hızım inişe geçmem ile birlikte düşmeye başladı, zirveden sonra yol hızlanmak için harikaydı yokuşu bitiren herkes temposunu arttırıyor beni geride bırakıyordu, benimse koşacak halim yoktu...
SU...
Bir yandan yüksek nabız bir yandan herkesin zemberiğinden boşalmış gibi mutlu mesut yanımdan geçmesi iyice enerjimi alırken bunlar yetmezmiş gibi büyük kabus ile karşılaştım. Hayır....... İstediğim kadar çığlık atsam da, delirsem de yapacak birşey yoktu, 2. kontrol noktasından acele çıkmam suluklarımı doldurmamı unutturacak kadar büyük bir hataya sebep olmuştu ancak geri dönemezdim, Aydos 537'den takım arkadaşım Tanzer bir süre önce beni geçmişti ona yetişmem imkansızdı kendisini bir daha 51. km.e kadar göremeyecektim. Bu durumda en az 15 km.i çok sıvı kaybetmeden geçmeliydim fakat bu imkansızdı hava ısınmış güneş suya davet ediyordu boğazım kurudukça nabzım tekrar celallenmeye başladı, Mount Blanc dağının kuru tarafındaydık hiç su yoktu, bir umut tepeleri seyrede seyrede giderken patika üzerinde nemli bir yer gördüm, içimdeki hiç susmayan ses hadi koş dedi, belki de oradaydı, evet suyu bulmuştum, dünyanın en güzel en soğuk suyu ayaklarımın dibindeydi, 2 cm yüksekliğindeki suya balıklama atladım, kana kana içtim oh ne güzel ne harikaydı, hemen suluklarımı doldurup hızlı adımlarla yürümeye başladım neşemin de yerine gelmesi ile tempom artmaya başladı, Col Du Petit Saint Bernard kasabasına zaman aşımından 1 saat önce ulaşmıştım bu vakti keyifle kullanmalıydım, 20-25 dk. burada karnımı doyurup dinlendikten sonra her kasabada olduğu gibi alkışlar eşliğinde oradan ayrıldım nabzım 150-155 aralığında gidiyordu artık kabul edebileceğim seviyelere düşmüştü. Bundan sonra 51.km.e kadar inişli bir parkur vardı ama inişlerdeki zaafiyetim hızlanmamı engelleyince kolay bir hedef zor olmuştu saat 17:00 cut-off süreli istasyona 16:20 gibi girebildim, hızlıca beslenip yola çıkmak için hazırlanırken burada Tanzer ile tekrar karşılaştım, midesindeki sorunlar çok rahatsız ediyordu, tedavi olmak için biraz daha kalacağı için vedalaşıp ayrıldık ve ben de yeni bilinmezlere doğru tekrar koşmaya başladım...
3 SAATTE 5 KİLOMETRE...
Yahu hepi topu 5 kilometre, kontrol noktası için koca 3 saat vermişler yokuş olsa ne yazar, ben de öyle başlamıştım, gel gelelim bir türlü gelinemiyor yada varılamıyor işte... Daracık orman patikası ağaç köklerine sarılmış, kendi kendine dolanıyor ne yol görünüyor ne gökyüzü, dim dik bir görünmezlik içine doğru yorularak, tükenerek ilerliyorsunuz. Her 300-400 metrede bir dinlenmeye çekilmiş koşucular, düşünceli ve hüzünlü bir şekilde daha başımıza neler gelecek der gibi size bakıyorlar, hayır durmamalıyım onların planları ayrı sen kendi planına uygun gitmelisin Alp, bir müddet sonra farklı sesler duymaya başladım evet anayolda görevliler vardı yaşasın kontrol noktası... Yanlış alarm, evet kontrol noktası ama sadece kontrol, çiplerimizi okudukları ara nokta ama ben bir görevlinin elindeki 1lt.lik maden suyuna kafayı taktım rica edince verdi bende boşaltıp geri verdim, burada birçok koşucu yarışmayı malesef terk etti ve ben bitmeyen yola devam ettim. Sürüne sürüne de olsa Fort de la Platte istasyonunu görebiliyordum artık, o kadar güzeldi ki, yemyeşil bir tepe üzerinde küçük, eski, tarihin içinden sapasağlam fırlayıp gelmiş, 3 Silahşörlerin hızlıca dinlenlemek için uğradıkları bir han yada Heidi'nin keçilerini sağdığı bir ağıl, hangisini hayal edersiniz edin o kadar huzur dolu ki... Yerel halk tarafından destek verilen bu kontrol noktasına 1 saat önce gelmeyi başardım, herşey yolunda fakat bir sonraki nokta drop bag noktası ve orada kıyafetlerimi değiştirip dinlenebilirim bu sebeple buradan da hızlı bir şekilde ayrılmalıyım, kendimi dinliyorum ve yavaş yavaş kararan geceye doğru ilerlemeye başlıyorum, hafiften yağmur ıslatıyor ama acıtmıyor, tepe yolculuğu ise hiç bitmeyecek gibi sonunda bir tabela 2587 mt. Passeur de Pralognan geçitindeyim, zirveye geldiğime göre artık kontrol noktasına kadar iniş olacaktır hayır tabii ki kolay olmayacak gecenin karanlığı ve yağmurun kayganlaştırdığı kayaların üzerinden beceri gerektiren tehlikeli bir iniş bekliyor herkesi, görevliler batonları kullanmamamız için uyarıyor, çelik halatları kullanarak inmemizi istiyorlar bir an ayağım kayıyor tek elimle halatı anca tutabiliyorum aşağısı görünmez bir uçurum son bir hamle ile kendimi geri çekip tedirgin bir şekilde aşağı iniyorum ve Cormet de Roselend aşağıda görünüyor kocaman bir çadır içinde adım atmaya yer yok her yer koşucu kaynıyor, yerlerde uyuyanlar, büfelerden yemek alanlar, kıyafet değiştirenler ve bizim bulunduğumuz alana girmeleri yasak olan koşucu yakınları kendilerine ayrılmış alandan büyük bir heyecanla dostlarını,sevdiklerini görüp onlara moral vermeye çalışıyorlar, onların bu heyecanı beni bile yükseltiyor yavaş yavaş canlanıyorum, kuru kıyafetler, 1,2 çorba beni iyice ısıtıyor ve tekrar yollara düşüyorum artık nabzım 125 civarında, 67. km.i terk edip 75.km.deki La Gittaz'a doğru yol alıyorum, 02:30 dan önce orada olmalıyım açıkcası bu kontrol noktası ile ilgili hiç bir anım yok sanırım uyuyarak koştum...
06:30 COL DU JOLY
Gittaz'ı geçtiğimi yarış sonrası Utmb verilerinden anlayacağım, bir şekilde yollardayım devam ediyorum ve Col Du Joly'e erken varıp yeni güne hazırlanmalıyım, istediğim gibi oluyor saat 04:15 sularında sıkışık uzun ahşap bir bankta çorbamı içip dinlenirken buluyorum kendimi, o arada ne oldu diye sormayın pek de emin değilim, silik herşey, soğuk karanlık bir gece, yollarda hayaletler gibi yerlere düşmüş koşucular, bazıları saatlerini kurmuş o soğuk tepelerde yalnız başlarına uyumaya çalışıyor bazıları çaresizce yardım bekliyor devam edecek gücü bulamıyorlar, tek hatırladığım, tek düsturum Mehmet Ali'nin dedikleri:
Yürüyebildiğin yerde yürü koşabildiğin yerde koş ve ardından çorbamı içerken buluyorum kendimi, o arada takımın en erkencisi en gençlerinden Erhan arıyor normalde koşularda telefonumu açmam ama tam vaktinde arıyor onunla konuşmak iyi geliyor 2 saat önce orada olmanın avantajı ile bacaklarımı rahatlatana kadar dinlenip sabah 08:30 zaman sınırlı 96.km. de ki La Contamines'e doğru yola çıkıyorum, 3 saatim var ve patikalar rahat görünüyor, yağmur artık şiddetli, üşütüyor insanın içini, zorunlu malzemelerinin önemini her an anlatıyor Alpler... Sonunda La Contamines' e 07:00 gibi varıyorum yok yok varmışım burayı da hatırlamıyorum, sadece bir ara inişte 3 Fransız ile karşılaştım, bana bitirdiğimizde kalabalıklar bizi alkışlarmı diye sordular, çok heyecanlı olduklarını hatırlıyorum, sanırım seyircilerin bizi beklediği ile ilgili birşeyler söyledim, bir süre onlarla gittim ve sonra koptuk birbirimizden, şimdi düşündüğümde hem fransız olup hem de bana bu soruyu sormaları komikmiş... La Contamines'in ardından Bellevue kontrol noktasına ulaşmalıyım burası en önemli nokta aklımda olan tek şey çabuk, çabuk olmalıyım.
ATATÜRK'ÜN EVİ...
Önümde 13 km var, korkunç olacağı belli, bol çıkışlı inişli, soğuk ve endişe dolu... Tepeye doğru ilk manevrayı yaptığımda karşımda bitişi görünmeyen bir dağ beliriyor önümde yüzlerce insan yavaş yavaş ilerliyor, kendime kızıyorum dünyanın en yavaşı sensin Alp hadi koşsana hadi zorlasana diyorum ama yapamıyorum arkamdan çıkanlara yol vermek zorunda kalıyorum saatime bakıp sık sık cut-off süresini kontrol ediyorum, Bellevue'de öğlen 12:45 de olmam gerekli, ilerleyemediğim için korkmaya başlıyorum, kendime hadi Alp 11:45'de Atatürk'ün evinde olman lazım diyorum farkına varınca Alp nereden çıktı Atatürk'ün evi diye kendime soruyorum, içsel dünyam hala sakin: endişe etme aklına takılmıştır bir yerden diye kendimi sakinleştiriyor, ara ara da Erhan'a ayıp oldu diyorum sebepsizce, kafam iyice karışıyor ama içimdeki ses acayip azimli, sorun yok arada insan beyni oyunlar oynar diyor fakat saate baktıkça Atam peşimi bırakmıyor hadi Alp 11:45 olmadı 12:30'da Atatürk'ün evinde olman lazım diyorum, neyse ki çıldırmadan saat 11:00 gibi Bellevue'de oluyorum artık son dönemeçlerdeyim, burada oyalanma şansım yok su al ve koş, yağmur şiddetli, yerler çamur içinde kaymadan gitmek zor.
KOŞ ALP KOŞ
Koşuyorum, sevmediğim iniş dolu vıcık vıcık bir parkurda hem de, çare arıyorum daha ne kadar hızlı inebilirim, başkalarını inceliyorum daha cesur olmalıyım, pistte koşar gibi adımlar atmaya başlıyorum, sakatlanma yeter Alp, uç Alp uç, ve uçuyorum ayaklarım yerden kesiliyor çocukluğumda popomuzun altına poşet koyar mahalle aralarında karda kayardık, uçar gibi, yine o günlere döndüm, bu sefer ıslak çamurda kayıyordum hızım yavaşlayınca doğruldum ve kalkıp tekrar koşmaya başladım artık duramazdım...
LES HOUCHES
111. km kontrol noktası Les Houches'i uzaktan gördüğümde artık güzel haberi almaya hazırdım, durmadan koşuyordum kontrol noktası yaklaştıkça içim içime sığmıyordu sonunda içeri adım attım ve zamanı sordum bitti dediler, bitirdin dediler... 3 saatten fazla sürem ve 8 km. vardı önümde koşacak, o kontrol noktasında bağırarak herkese teşekkür ettim, çok şaşırmışlardı ardından büyük bir çoşkuyla Les Houches sokaklarında koşmaya başladım bir süre sonra durdum, havayı ve yağmuru içime çekip yağmurluğumun başlığını kafamdan sıyırıp açtım, artık hiç birşeye ihtiyacım yoktu, yollardaki insanları selamlıyarak yürüyordum bu onur benimdi tadını çıkarmalıydım ve öyle de yaptım, bazen koştum bazen yürüdüm güzel Chamonix'e doğru... Mutlu insanlar köyü beni bekliyordu, ağır ağır yaklaştım kasaba meydanına, insanlar en yakınları eve dönmüş gibi selamlıyorlardı beni, kalabalık arttıkça tatlı tatlı koşmaya başladım, çeşmenin oradan dönünce herkes orada olacaktı, büyük bir gururla zıplayarak koşmaya başladığımda, Alp diye seslenildiğini duydum sevgili hocam Faruk Kar yanında Aykut Çelikbaş, kardeşi Aytuğ Çelikbaş ile benimle koşmaya başlamışlardı, çeşmeyi döner dönmez bir kez daha ismimi duydum bu kez sevgili dostum Tanzer Şatır bana Türk bayrağını uzatıyordu Türk bayrağımız ile kalabalıka doğru yöneldim herkesin eline dokunuyor bizleri onore edebilmek için soğukta saatlerce bekleyen güzel insanları selamlıyordum ve takın altında durma vakti geldiğinde hayatımın en güzel yolculuklarından birini 31 saat 14 dakikada tamamlamış oldum ta ki diğerine kadar...
YARIŞ HAKKINDA
TEKNİK MALZEMELER / HAZIRLIKLAR
Utmb, aynı hafta koşulan 5 yarıştan oluşmaktadır OCC - CCC - TDS -UTMB ve takım halinde koşulan PTL yarışları bunlar hakkıdaki geniş bilgiyi web sitesinden alabilirsiniz. http://utmbmontblanc.com
Benim katıldıdığım Tds parkuru 120 km.lik 33 saatlik cut-off süreli bir yarış, yarışa katılabilmek için 2018 yılında en fazla 2 yarıştan toplamanız gereken 8 puan isteniyor 2017 yılında 7 puandı. Örnek olarak Kapadokya Ultra 110 km.lik parkur 5 İtra puanı veriyor, bu şekilde puanları toplarsanız çekilişe girme hakkını kazanıyor ve belki de şanslılardan biri oluyorsunuz.
MALZEMELER
Salomon Advanced Skin Lab Hydro 12 çanta
Black diamond distance Carbon-z baton
Salomon Bonatti yağmurluk
Nike Terra Kiger 3 / 2 adet biri drop bag
Black diamond kafa feneri 200 lümen / mutlaka değişebilen pilli olmasını istiyorlar, power bank ile şarj olanlar kontrol sırasında geri çevriliyor.ancak ben istedikleri fenerleri yanıma alsamda gece boyunca decathlon genaute 140 lümen fenerlerini kullandım
Yağmur geçirmez pantolon / Decathlon
Yağmur geçirmez eldiven / Decathlon
Uzun Tayt / Şort / Kısa Tayt
Uzun Kollu İçlik
Şapka/ Bandana
Suunto ambit3 run / 10 saat battery modunda kullanıp powerbank ile şatj ettim
3 Adet çorap
İlk yardım malzemeleri
Yara merhemi
Makas
vs. vs. mutlaka unuttuklarım vardır...
ANTRENMAN
Bu konuda bilgim vermem doğru olmayacaktır, antrenmanlar kişiye özel olduğu gibi sağlık sorunlarına da yol açabileceği için konusunda ihtisas sahibi kişilerden destek almak en doğrusudur. Benim bu konuda antrenmanlara ek önerim mental hazırlık konusu olacaktır mutlaka katılacağınız yarışa mental olarakta hazırlanın...
CHAMONİX HAKKINDA
Gördüğüm en mutlu yer... koşmazsanız da Utmb haftasında orada olmanızı tavsiye ederim müthiş bir ambiyans. Chamonix'e ulaşmanın en kolay yolu Cenevre havalimanına ulaşmak orada bir çok transfer şirketi bulunmakta kolayca ulaşabilirsiniz eğer 7-8 ay önce konaklamanızı halletmezseniz çok paranız gider ben bu yüzden kampingde çadır konaklamasını tercih ettim, çadırı kendiniz götürmelisiniz kampingin ismi Des Barrats, çok temiz ve yeterli olanaklara sahip...
FOTOĞRAFLAR
Des Barrats Kamping Alanı
Start Öncesi Courmayeur
Start Öncesi Tanzer
TDS Parkurundan
Fort de la Platte
Bi solukta okudum tebrikler...
YanıtlaSilTebrikler, harika olmuş.
YanıtlaSilsuper kardeşim, ilham verici..
YanıtlaSilGurur duydum,helal olsun
YanıtlaSil